İnternette şöyle bir sayaç var: http://anitsayac.com/
2008 yılından bu yana öldürülen kadınların sayacı. Yanlış okumadınız. Evet bu bir ölüm sayacı… Her birinin tek tek isimleri yazılı.
2008’de : 66
2009’da : 125
2010’da : 203
2011’de : 129
2012’de : 145
2013’de : 231
2014’de : 290
2015’de : 293
2016’da : 289
2017’de : 349
2018’de : 405
2019’da : 421
2020’de : 408
Ve 2021’de: Ben bu satırları yazarken 67 kadın…
Sadece 2 aylık bir zaman içinde 67 kadın, 67 isim.
Bu sayaç geriye doğru değil, her geçen gün artarak ilerliyor. Dehşet ve utanç verici değil mi? Çünkü son 2 aydır tam 67 kadın ya sevgilisi ya kocası ya da saplantılı aşığı yüzünden öldürüldü!..
Ve görünen o ki bu sayaç asla sıfırlanmayacak.
Çünkü ne kadını gerektiği gibi koruyabilen devlet var, ne o devletin caydırıcı yasası var, ne de kadını erkek ile eşit hissettiren bir toplumu var.
Biz anneler, evet en çok anneler…
Bir toplumun yoğrulmasında en büyük payı olan biz anneler…
Biz ne oğullarımızı kadına saygı duyması gerektiği bilinci ile yetiştirebildik, ne de kızlarımızı doğru erkeği bulma bilinci ile yetiştirebildik. Kibar, kadına kadın gibi davranan erkekleri görünce alışık olmadığımız için “aman öyle erkek mi olurmuş, erkek dediğin yumruğunu masaya vurduğunda ses çıkarmalı” dedik.
Ama o yumruğun bir gün gözümüzden sakındığımız kızımızın suratına ineceğini düşünemedik. “Kıskanan erkek seven erkektir, ben maço severim” diyerek eli tespihli, dilinden küfür düşmeyen, hödükler yarattık. Hayat arkadaşına değer veren erkeği kıskandık ve aşağıladık. Erkek gibi görmedik küçümsedik, alay ettik…
Daha en baştan kızımıza, abisine bir bardak su getirmesinin bir görev olduğunu öğrettik. Oğlumuza ablasının ya da kız kardeşinin namusunu koruma görevini aşıladık. Çünkü o bir kızdı ve namusunu kendisi koruyamazdı.
Bu sayaca iyi bakın şimdi, şu an 67 kadın!
Ve bu kadınları öldüren; senin, benim, onun yetiştirdiği 67 katil erkeğin işlediği 67 cinayet…
Peki bu cinayetlerin adı neden kadın cinayetleri, hiç düşündünüz mü?
Sadece kadın oldukları için mi?
Hayır…
Çünkü onlar öldürüldüyse bir sebebi mutlaka vardı.
Ya aldatmıştı,
Ya kocasından ya da sevgilisinden ayrılmıştı,
Ya toplum içinde kahkaha atmıştı,
Ya yanlışlıkla bir adamla göz göze gelmişti,
Ya kısa giymişti,
Ya bir erkeği reddetmişti,
Ya geç bir saatte evine dönüyordu.
Ya, ya, ya…
Bu “ya”lar listesi o kadar uzar ki. Çünkü kadınsan ve öldürüldüysen mutlaka hak etmişsindir…
Toplum “kadınlar kutsaldır, anneler kutsaldır” diye bir rol yazdı kadına ve bunu kadının eline tutuşturdu “ezberle” diye. Kadını eve kapatıp, evinin kölesi, erkeğin malı haline getiren bu sistemi ezberleyemezsen ve rolünü güzel oynayamazsan dayak yemeyi, öldürülmeyi hak edersin…
Kutsal falan olmak istemiyor kadın. “Kadınlar çiçektir ” diyorsunuz ya hani. Koparılmayı bekleyen hassas, narin bir çiçek falan da olmak istemiyor.
“Kadınlar anlaşılmaz” diyorsunuz çoğu zaman…
Anlaşılmış olmayı da istemiyor; anlaşılamadığı zamanlarda birkaç gün sinirliyse, sinirinin regle bağlanmasından, uzun süre sinirliyse ve yaşı da ilerlemişse menopoza bağlanmasından da nefret ediyor.
Sadece “sinirli” olabilmek istiyor. Bir sebep aranacaksa sinirinin sebebinin kendi bedeni ile ilgili olmadığını, sadece sinir olduğunu haykırmak istiyor.
Kadın düşmanlığını destekleyen ve kadınları daha kolay istismar hedefi haline getiren bir devletin politika aracı da olmak istemiyor kadın daha fazla…
Gündem yaratmak adına çocuğu yoksa “yetersiz” sayılmak; siyasilerin başarısız politikalarından dolayı artan işsizliğin “sebebi” gösterilmek; tecavüze uğradıysa kürtaj olması yerine kendisini öldürmeyi yeğlemek; kahkaha atınca iffetsiz kadın yakıştırmalarına maruz kalmak; kariyerinin sadece annelik olduğunu ve evinin süsü olduğunu kabul etmek istemiyor kadın.
Kadın sadece her an gülümseyip, mutlu olduğu; bir gün bu sayaçta, bilmem kaçıncı sayı olarak isminin yazılmayacağı bir dünyada özgürce yaşayabilmeyi istiyor.
.