Balıkhaneye az kalmıştı çocuğunun elini sıkıca tutup hızlandı.
“Yağmura da yakalandık” dedi içinden.
Balık tezgahlarının önünden, yavaş yavaş fiyatlara baka baka yürüdü.
“En ucuzu 40 lira” dedi.
Kayınvalidesi ile birlikte aynı evde yaşıyorlardı. Eşi uzun zamandır çalıştığı kahvehane pandemi yüzünden kapalı olduğundan çalışamıyordu. Her sabah iş bulurum umuduyla evden erken çıkıyor, geç saatlerde dönüyordu.
Artık soramaz olmuştu zaten yüzüne bakamıyordu kocası.
“Evde hiçbir şey kalmadı akşama ucuz balık bulabilirsem” deyip çıkmıştı sokağa.
“Yarım kilo hamsi alayım” dedi, tezgaha doğru yürüdü.
Cüzdanını açtı 25 liranın 20 lirasını avucuna alıp
“Yarım kilo hamsi” dedi balıkçı Ali’ye.
Ali usta bir el alışkanlığı ile elindeki küreği doldurup naylon torbanın içine doldurdu balığı, terazinin üzerine bıraktı, tam yarım kilo geldi tartı.
İçinden; “Hey yavrum elin terazi” dedi kendine, kadına uzattı.
Çocuk yandaki manav tezgahındaki muzları işaret parmağı ile baştan aşağı yoklayıp annesine baktı.
Görmezden geldi kadın.
Ama geri dönünce direkte asılı ‘Askıda meyve’ torbası ilişti gözüne.
Yutkundu, başını çevirdi.
“Hadi” dedi çocuğa, “Yağmur iyice bastırmadan eve gidelim”
Eski gar binasının önüne gelince birden durdu kadın.
Başındaki bereyi iyice indirdi gözlerinin üstüne, montunun yakalarını kaldırdı. Yaka uçlarını tutarak yüzünü kapattı.
“Sen bekle” dedi çocuğa.
Hızlı adımlarla balıkhaneye yürüdü askıda meyve torbasını bir hışımla çekip aldı yerinden, ardına bakmadan döndü.
Çocuğun yanına gelirken bıraktı montunun yakasını yüzünü açtı, başını dikti.
“Ben anneyim, utanmam. Bizi bu duruma sokanlar utansın!..” dedi içinden.
Sımsıkı tuttu çocuğunun elini.
Şehrin kalabalığına karıştılar ana oğul.